top of page

Cinsiyet rollerini oynuyoruz



Kadın erkek ayrımı doğumdan itibaren insanların bilincine işleniyor. Renklere, oyuncaklara, isimlere bile cinsiyet atanıyor ve o noktada eşitsizlikler de başlıyor. Kız çocukları için yumuşak, naziklik belirten çiçek böcek isimleri daha çok tercih edilirken; erkeklere Yiğit, Mert gibi isimler koyulması da aslında bir karakter yükleme çabasıdır. Herkes tabi ki bunu bilinçli yapmıyor, ama bilinçaltımıza işlemiş gerçekler maalesef bu yönde.


Biraz daha büyüyünce temizlik bezi kız çocuğunun eline tutuşturulur. Aynı yaşta bir erkek kardeşi olsa da, ne kadar iyi temizlik yapmasıyla, daha bu yaşta annesine yardım etmesiyle övülecek olan odur. Sonra annesi yemek yaparken yanda ona yardım eder küçük küçük. Kız çocuğunun elinin lezzetli olması da önemlidir, çünkü onunla da övülmeye başlanacak bir noktada. Bu sırada erkek çocuğu oyuncak arabasıyla, kılıcıyla, silahıyla oynuyor büyük ihtimal.



Aslında eşitsizliğin en temeli bu yaşlarda atılıyor. Çocuklar annenin yemek ve temizlik yapan, babanın koltuğa yayılıp ne yemek var diye soran kişi olduğunu kafalarına yerleştirmeye başlıyor çünkü. Bu eskiden belki daha normaldi. Çünkü çoğunlukla para kazanma sorumluluğu erkeğe verilince evin diğer sorumlulukları da kadına kalıyordu. Nispeten daha adaletli bir dağılım gibi gözüküyor. Yine de tam adaletli diyemeyiz, çünkü o zamanlar da, para dünyayı yönettiği gibi aileyi de yönetiyordu ve kadınlar bu muhtaçlık duygusuyla yaşamak zorunda kalıyordu. Dünya değişti, para dengesi değişti, fakat değişen dünyaya ayak uyduramadı birçok kişi.


Sadece kadınlar değil erkekler için de kötü yanları var. Mesela hala erkeklerde, evin maddi yükünü üstlenmeli, kadın çalışsa da ondan daha çok kazanmalı gibi bir düşünce yapısı mevcut. Bu da anlamsız bir yük onlar için. Kadınlar ise iş hayatına girmiş olmalarına rağmen hala evin ve genelde çocuğun yükünü üstleniyorlar. İkisi de aynı sürelerde evden uzak olmalarına rağmen, eve gelince erkek yorgun ve dinlenme hakkı kazanmış, kadın ise fizyolojik olarak daha güçsüz olmasına rağmen hala dinlenme hakkı kazanmamış ve yemek yapmak zorunda...


Evli erkeklere yöneltilen sorular da bunu körüklüyor. "Eşin iyi yemek yapıyor mu, sana iyi bakıyor mu?" gibi. Bu düşünceyi aştığına inanan ve daha eşitlikçi bir yerden yaklaşan insanlarsa "Eşine yardım ediyor musun?" şeklinde yöneltiyor soruyu. Bu da aslında çok yanlış. Çünkü bu sefer de fark etmeden işi kadına yüklüyor, erkeğin sorumluluğu yardım etmek olarak kalıyor.


Kimse ilişkideki kadına, eşine ev işlerinde yardım ediyor musun diye kolay kolay sormaz. Ya da bir yemek çok beğenildiyse kimse erkeğe dönüp sana tarifini vereyim demez. Yani aslında dili nasıl kullandığımız çok önemli, bilinçaltımızı ortaya döken ve çocuklara işleyen temel şey bu.


Aile içindeki rolleri eşit bölmek ve çocuklara bunu doğru aşılamak çok önemli. Çünkü geleceğe bu düşünceleri taşıyanlar onlar. Yemek ve temizlik yapmak kadının işi değil, evi korumak maddi yükü sırtlamak da erkeğin işi değildir. Hayatta kalmak isteyen her bireyin şu an bunları temel olarak yapması gereklidir. Bunu unutmamak lazım. Yemek yapamıyorum diyen bir erkek ya toplum tarafından çok şımartılmış ya da yanlış yetiştirilmiştir. Hesabı erkek ödemeli diye düşünen kadında da bu aynı şekilde geçerlidir.

Özellikle maddi yükü tamamen erkeğe yükleme hayaliyle dolu birçok kadın da mevcut. Fakat birinin vicdanına, sevgisine, sağlığına ve sadakatine tüm geleceğinizi emanet etmek ne kadar doğru? Bu da tartışılır elbette ama bu hayali kuran da hep kadındır. Zengin bir kadınla evlenip çalışmama hayali kuran erkek sayısı kadınlara kıyasla epey azdır sanıyorum. Bu da tam olarak yukarıda bahsettiğim bilinçaltına işlemiş cinsiyet rollerinden kaynaklı. Erkek gücü elinden bırakmak istemez. Güç ise günümüzde paradır.

Dili yanlış kullanmaya diğer örnekler de "kız gibi" ya da "karı gibi" kalıplarının aşağılamak için kullanılması. Oysa "erkek gibi" olmak bir övgü meselesi.

Gelelim iş hayatına. İş hayatında da kadın olmak zordur, çünkü kolay kolay hiç bir kadın işteyken sadece çalışan kimliğiyle var olamaz.



Gittiğim bir kurumda yöneticilerin çok yüksek oranda erkek olduğunu fark ettim. Kurumda çalışan kadın bir yönetici de bu konuda bir araştırma yapıldığını ve işe alımlarda kadın erkek oranlarının eşit olduğunu belirtti. Ne demek peki bu? Ya kadınlara haksızlık yapılıyor ya da kadınlar tembellik mi yapıyor?


Aslında kadının iş hayatındaki yeri çok uzak bir tarihe dayanmıyor. Hatta evli kadınların çalışması için kocalarından izin  alması gerekliliği maddesi 29Kasım 1990 yılında henüz kaldırıldı.


Günümüzde, artan farkındalıkla beraber, kadın ve erkeğe eşit imkanlar tanınmaya çalışılsa da ev hayatında aynı eşitlik olmayınca, bu iş hayatını da etkiliyor tabi. Demek istediğim kadınlar işe gelirken anne kimliğini ve ev hanımı kimliğini evde bırakamıyorlar. Bunu yapmak da pek kolay değil. Çünkü kafalarında sadece iş değil, akşam pişecek yemek, çocuğun ütülenecek kıyafetleri, yıkanacak çamaşırlar oluyor.


Hele de çocuk yapınca bir kadın gecelerce uykusuz kalabilir, uzun süre izin alıp işe gidemeyebilir. Çocuk hastalanırsa genelde işten yine kadın izin alır. Eğer evde birisi kariyerde kendini geri çekecekse, ev işleriyle ilgilenecekse tabi ki kadın olacaktır. Kimin daha başarılı olduğunun bir önemi yoktur. Tüm bunlar kadını, iş dünyasında aynı meziyetlere sahip olsa da erkeklerden geri plana iten unsurlar. Belki de neden daha az kadın yönetici olduğu sorusunun cevabı da budur.

Yani maalesef iş hayatında da öyle gözükse bile kadın erkek eşit değildir. Hatta kadınların eşit pozisyondaki erkeklerle aynı maaşı almaması sürekli gündeme gelen bir konudur.


Erkeklerinse iş hayatına yönelik aklıma gelen tek dezavantajı sanırım askerlik mevzusudur. Aslında askerlik de kadın erkek eşitsizliği üzerine konuşulabilecek bir konu. Tüm erkeklerin, bu konuda düşünceleri hiç önemsenmeden askere alınması da onlara yapılan bir adaletsizlik bana kalırsa.


Kadın erkek eşitliği konusunda ne kadar ufkumuzu açarsak açalım henüz oldukça yolumuz var. Çünkü kafamıza işlenen bazı kodlar ve toplumsal normlarla baş etmek o kadar da kolay değil. Örneğin evde her işi eşit yüklenen bir çiftte bile eve bir misafir gelecekse kadın daha çok panikler. Yemek, temizlik, her şey kusursuz olmalıdır. Çünkü bilir ki evdeki bir kusur karşı taraf için kadının eksikliğidir. Sonradan arkasından konuşulacak olan odur. Umarım toplum olarak zamanla bu "el alem" kaygısını atlatmayı da başarırız.



Çok temel bir şeye daha değineceğim. Bu ülkede daha üzerine konuşulacak birçok konu var ama küçüklükte bilince işleyen bazı meseleler var ki değinmeden geçmek olmaz. Erkek çocuğunun "göster pipiyi amcalara", kız çocuğunun "ört kız bacaklarını, edepli otur" cümleleriyle büyütülmesi, çocukların cinsel anlamda da eşitsizlik algısıyla büyümelerine neden oluyor. Ya da erkek çocuğu sünnet olunca erkek adam oldun sen artık diye kutlamalar yapılırken, kız çocuğu regl olunca kadınlığa adım attın aman kimseler görmesin bilmesin şeklinde yaklaşılması cinsiyet eşitsizliğine yol açan ve gelenek adı altında devam ettirilen alışkanlıklardır.

Sadece cinsiyetinden kaynaklı olarak kadına daha kibar olması aşılanırken, erkeğe güçlü durması gerektiği konusunda baskı yapılması da psikolojik olarak çok zorlayıcı bir unsurdur. "Erkek adam ağlamaz" cümlesi kaç erkeğin psikolojisinde hasarlar bırakmıştır kim bilir.

Çoğunlukla kadınların eşitsizliğe uğradığından bahsettim. Fakat feminist olarak kendini tanımlayan birçok kadının da göz yumduğu çok fazla şey var. Bir erkek onların kapısını açmadı, yer vermedi, poşetlerini taşımadıysa hemen kaba oluyor.


Ya da ilişkiye başlama adımını kolay kolay bir kadın atmıyor. Evlenme teklifi etmeyi aklından bile geçirmiyor zaten. Neden peki? Tüm stresi ve maddi yükü erkek çekerken eşitsizliğe göz yummak çok daha kolay sanırım. Erkek ailesinden evlilik süresince üstlenmesi beklenen maddi sorumluluklar birden gelenek adı altında normalleşiyor. Eskilerdeki başlık parasının günümüzde modernleşmiş hali gibi geliyor bana bazen tüm bu süreç. Sanırım bu konuda ayrıca da yazabilirim. Çünkü bir kızın ailenin erkeğinden "istenmesi", başka bir erkeğin kızı "alması" terimleri bile tek başına irdelenmesi gereken konular.


Sanırım bu eşitsizlik konusunda konuşulacak çok mevzu var. Cinsiyet denen şeyi çok mu abartıyoruz diye düşünüyorum bazen. Fizyolojik ve biyolojik değişiklikler gerçekten de bu kadar fark yaratır mı aramızda? Hepimiz insanız oysa... Henüz can güvenliğini sağlamak bile zorken belki bu mevzular için daha yolumuz var. Ama üzerine düşünmeyi, konuşmayı sürdürmek lazım. Böyle böyle değişecek dünya.


Eda Alkılıç




Comments


bottom of page